KELEBEK ETKİSİ
- Somnur van der Kraan

- 27 Mar 2020
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 13 Eyl 2020
Yeniden dirilmenin zamanı olan baharın en güzel habercileri kelebeklerdir. Ağaçların üzerinde pembe beyaz çiçekler açarken kelebekler etrafta uçuşmaya başladığında tüm doğa uyanışa geçer. Baharla beraber bizler dışarıya çıkar, çiçeklerin kokusunun karıştığı mis gibi, taptaze havayı içimize derin derin çekme isteği duyarız. Ciğerlerimiz açılır ve içimize hayat dolar, içimizde sevinç ve yaşam coşkusu doğar, yeniden dirim zamanıdır, kutlama zamanıdır.
Kelebekler muhteşem bir dönüşümün simgesidirler, metamorfozun nasıl gerçekleştiğini gözlerimizin önüne sererler. Metamorfoz doğa üstü bir değişim demektir, tıpkı bir kelebek gibi kendi özünden yeniden doğarak başkalaşmak demektir. Bir minik yumurtadan çok aç bir tırtıl çıkar, kemirir, yer, yalar yutar, şişmanlar, uzar, büyür, sevimli haliyle durmadan yiyecek peşindedir. Bir gün gelir içindeki ses ona bir koza örmesini söyler ve o kendine bir odacık örer ve içine girip beklemeye başlar, artık o mucizevi bir değişim sürecine girmiştir, bu değişimi hiç kimse gözleyemez, sadece kendisi bilir. Bir sürü ayağıyla koşamayan, hızlı yürüyemeyen, yaprak kemiren tombik bir ufaklıkken artık o kozanın içinde kelebek olmaya hazırlanır, süre dolduğunda kozayı delecek ve kendi yaptığı odacıktan uçarak çıkıp gidecek, yumurtadan çıkmış olan haliyle hiçbir ilgisi olmayan bir bedenle yeniden doğacaktır. Kozada bulunduğu süre boyunca yemez, içmez, fazla kıpırdayamaz ama bilir, yeniden doğumun ölümünde olduğunu bilerek sabırla bekler. Elbette sabırsız mıdır bilinmez çünkü her şey zaten onun kendi iç bilgisi doğrultusunda gelişir, o zaten bunu bilir ve sükunetle metamorfozunu yaşar, değişimin içinden geçer ve uçarak doğaya gider. Uçmak, kanat çırpmak da kendi özünde olan bir bilgidir, kendiliğinden olur. Bütün çiçekleri koklar, tadına bakar, neşeyle rüzgâra karışır, artık hayat dolu bir nefes gibidir. Kaç gün ve ne kadar yaşayacağının hesabını yapmaz, bununla ilgilenmez, narin bedeniyle dans ederek hayatın tadını çıkartır, yeniden doğumu kutlar.
Eğer dikkat ettiyseniz ciğerlerimiz kelebeğe benzerler. Onlar bizim göğsümüzde duran narin kelebeklerdir ve muhteşem bir zekânın parçalarıdır. Biz havayı içimize çekeriz ve ciğerlerimiz onları odacıklarına alır ve orada oksijeni ayrıştırıp kalbimiz aracılığıyla damarlarımıza gönderir. Ak ciğerlerimiz dünyayla olan ilişkimiz anlamına gelir, içinde bulunduğumuz çevreyi içimize çekeriz ve sonra kendimizden bir şeyleri de dışarıya gönderir, dışarıyla bütünleşiriz, bu sürekli ve otomatik olarak yaptığımız bir davranıştır, kimsenin emrini beklemeden çalışır, eğer çalışmazsa buradan ayrılırız, dünyadan, yer yüzünden ayrılırız çünkü bizi bu dünyaya bağlayan tek şey nefestir. Göğsümüzdeki koca kelebek bizim bu dünyayla olan ilişkimiz için bizim hayatımız boyunca kanat çırpar. Derin bir nefes çektiğimizde, bir de “Oooh!” dediğimizde içimizde bir kelebek etkisi oluşur, hafif, coşkulu, özgür olduğumuzu hissederiz. Eğer dışarısı artık sağlıklı değilse, bir bahara çok az kelebek uyanıyorsa, ağaçların çiçekleri küskün, toprak yeşeremiyorsa o zaman bizim göğsümüzdeki kelebek de kanat çırpamaz, çırpamaz çünkü kanat çırpacak sağlıklı bir dünyası yoktur artık ve giderek kendisini hüzne bırakır. İşte o yüzden bir zamanlar akciğerleri etkileyen ölümcül verem hastalığına ince hastalık ya da aşk hastalığı denirdi. Aşk acısı çeken insan dünyadan umudu keser ve hastalanır. Acı çeken yüreği koruma altında tutan akciğerler hastalanır, içine çekecek, paylaşacak bir dünya kalmamıştır, umutsuzluk gelip göğsün ortasına oturur. O yüzden kendi şifanızı dilerken dışarının da şifasını dileyin çünkü aslında dışarısı ve içerisi yok, onlar ve bizler diye bir şey yok, hepimiz birbirimize bağlı, bir bütünün parçalarıyız.
Şimdi eğer kelebek etkisi istiyorsanız hemen ayağa kalkın, umutsuzluğu evrene teslim edin. Her şeyin bir çaresi olduğunu bilin, bir şeyi aşmak için onunla yüzleşmek gerekir, korkuyla yüzleşin. Derin bir nefes alın ve bir daha alın, bu nefesle beraber yer yüzünü, tüm varlıkları içinize çekin ve kabul edin, hepsine şükredin ve şükranlarınızı gönderin, onlar sizin bir parçanız.
Şimdi:
Sakin bir mekânda rahat bir yere oturun. Meditasyon pozisyonunu alın, gözlerinizi kapatın.
Derin nefes alın, tekrar ettiğiniz cümlelerle beraber nefesi e anlamını içinize çekin ve verin.
İÇİME SEVGİYİ ÇEKİYORUM-DIŞARIYA SEVGİYİ VERİYORUM
İÇİME SAĞLIĞI ÇEKİYORUM-DIŞARIYA SAĞLIĞI VERİYORUM
İÇİME ŞEFKATİ ÇEKİYORUM- DIŞARIYA ŞEFKATİ VERİİYORUM
İÇİME SEVİNCİ VE NEŞEYİ ÇEKİYORUM-DIŞARIYA SEVİNCİ VE NEŞEYİ VERİYORUM
İÇİME SAĞLIĞI ÇEKİYORUM-DIŞARIYA SAĞLIĞI VERİYORUM
İÇİME SEVGİYİ ÇEKİYORUM-DIŞARIYA SEVGİYİ VERİYORUM
Üç kez derin nefes alın ve verin.
Göğsünüze oturmuş ve kanat çırpan muhteşem bir kelebek hayal edin. Öyle güzel bir kelebek ki, narin ve bir o kadar da özgür. Ona sevginizi gönderin ve tam göğsünüzün üzerinden uçup gitmesine izin verin. Doğaya karışmasına, orada özgür, sevinç, neşe, bolluk ve bereketle, keyifle yaşamasını dileyin ve onu azat edin. Derin nefes alın ve akciğerlerinize nefesinizle beraber sevginizi gönderin. Sakin bir müzik eşliğinde yaparsanız çok daha etkileyici olacaktır.
Hayata ve onun tüm ifadelerine sevgiyle kalın.
Somnur vdK
27-03-2020


Yorumlar