DEĞİŞİMİN İZİNDE-KENDİ CENNETİN
- Somnur van der Kraan

- 7 Tem 2024
- 4 dakikada okunur

GÜÇLÜ DEĞİŞİM DÖNEMİ
2016 yılından bu yana, paylaşımlarımda büyük bir değişimden bahsediyorum. İnsanlar hem bireysel hem de kolektif olarak büyük bir uyanış dönemini deneyimliyorlar. Son zamanlarda, bu değişimi birçok ruhsal rehber de dile getirmeye başladı. Yüksek bilinçlere kanal olan ruhsal rehberlerin aktardığı bilgilerle benim paylaşımlarımın örtüştüğünü görmekteyim. Ben bir kanal değilim, doğrudan kaynağa bağlanarak kendi içsel bilgimi aktarıyorum.
Bu dönemde, aklınızdan geçen düşüncelerin hayatınızda hızla görünür hale geldiğini fark edebilirsiniz. Bu bir uyanış dönemi. İnsanları, mevcut bedenleriyle daha yüksek boyutlara taşımak için harekete geçen bir süreç. Uyanış için hayatımıza yoğun deneyimler sürekli olarak akıyor ve bu süreç devam edecek. Bu deneyimlerin bazıları hoşumuza gitmese de bu dönemde uyandığımız anda negatif alanlardan hızla çıkabiliyoruz. Ancak, uyanana kadar tam anlamıyla özgürleşemiyoruz. Uyanmak ve aydınlanmak, özgürleşmek anlamına gelir.
Bu dönem, tüm dünyaların adeta toz gibi dağıldığı, birçok şeyin darmadağın olduğu ve ardından her şeyin yeniden kurulduğu bir dönemdir. Bu dağılışın sonucunda, her şey çok daha yüksek bir frekanstan, sevgi frekansından yeniden inşa edilecek ve doğacak. Bu yeniden doğuşu bizler gerçekleştireceğiz. Söz konusu olan dünyalar, her birimizin kendi bireysel dünyalarıdır. Çünkü hepimiz birer gezegeniz, birer bilinciz ve eşsiz bir frekanstan sürekli yayın yapan enerji kaynaklarıyız. Diğerleriyle birlikte eşsiz deneyimler yarattığımız bir evrende yaşıyoruz.
Şimdi, bu dönemde kendimize muhteşem bir dünya yaratabiliriz. Aynı bedende yaşarken, bu yeryüzünde kendi cennetimizi oluşturabiliriz.
Hepimiz hayatlarımızı düşüncelerimizle yaratıyoruz. Aslında, duygusal tepkilerimizden açığa çıkan frekansla bir yayın yaparak yaratıyoruz. Bu frekansı beş duyumuzdan yansıyan hislerle yaratıyoruz. O hissin kaynağına inanıyor, ona tutunuyoruz ve oradan çıkan frekansla yeni bir deneyim yaratıyoruz evrensel boyutta yeni bir vizyonun içine dalarak, orada kendi gerçekliğimizi oluşturuyoruz.
İlk kural, her zaman vurguladığım gibi, olumlu olana odaklanmaktır. Her negatif gibi görünen olayın ardında başka bir gerçek vardır ve bu olay yeni bir oluşuma yol açar. Aslında, çok basit bir şekilde pozitife odaklandığımızda, kendimize pozitif bir dünya yaratırız.
“DÜŞÜNCE BİR ENERJİDİR VE GERÇEĞE DÖNÜŞÜR”
Bu gerçeklikte her şey enerjidir; düşünce de bir enerjidir. Hangi frekanstan düşünüyorsak, o frekansla buluşur ve hayat deneyimi olarak dünyamızda belirir. Asıl önemli olan, düşüncenin içindeki duygulardır. Düşündüğünüz şeyin altında hangi duygu yatıyor? Düşüncelerinizi ne tür duygularla besliyorsunuz? Örneğin, sağlık hakkında konuşurken rahat mı hissediyorsunuz yoksa küçük bir korku mu duyuyorsunuz? Para hakkında düşünürken sevinç mi hissediyorsunuz yoksa sıkıntı mı?
Bir bilgisayar olduğunuzu düşünün, hepimiz bu yer yüzüne belli bir ana programla geliyoruz, bunlara bilimsel olarak DNA kayıtları, ruhsal olarak da ruhun deneyimlediği kayıtlar diyoruz. Özellikle 0-6 yaş arasında etrafımızda gelişen olaylar, kişiler ve kişilerin davranışlarını kaydediyor ve ana programın üzerine kaydederek temel bir program oluşturuyoruz. Bu temel program hayatımızı şekillendirirken bize destek oluyor, ancak bazı kayıtlar engelleyici, zarar verici veya süresi dolmuş, bazıları da travmatik olabiliyor. Bu kayıtları kullandıkça, tıpkı törpülenmeyen bir nasır gibi sertleşip köklenirler. Bu engelleyici kalıplar, felsefede ego olarak tanımlanan bir olguya dönüşür. Ego, kişinin kendisinden bağımsız hareket eder, oyalar, kandırır. Ego kötü değildir, sadece bir kabuktur; yeryüzündeki varlığımızı belirginleştirmeye çalışırken kalınlaşır. Ego, durmadan şikâyet eder, eleştirir, kolayca korkar ve kıskançtır. Kendi varlığını bulamadığı için birilerine ya da bir şeylere yapışmak zorunda olduğunu hisseder, kendisi olmakta zorlanır ve bir başkasının enerjisinde kaybolur, kendini küçümser, kendisini durmadan eleştirir, özetle kendisini sevmez. Biz hazır olduğumuzda bu kabuğu ya kırar içinden çıkarız ya da yavaş yavaş erimesine izin veririz. Kendi ışığımızı görmeye başladığımızda ego da erimeye başlar. “Ben kim olduğumu biliyorum” bu cümleyi içinizden tekrar edin ve sonra içinizde neler oluyor izleyin.
HER AN YENİ BİR BAŞLANGIÇTIR
Düşüncelerimizle hayatımızı biçimlendirdiğimizi biliyoruz. Ancak bir şey olur ve bir yerde takılıp kalırız. Bu noktada inancımızı yitirebilir veya eski alışkanlıklarımızı farkında olmadan sürdürebiliriz. Örneğin, “Hayır, ama olay bu, diğeri mantıksız” diyerek olumsuz düşünceyi kendimize çekmeye çalışırız. Biri bizi uyarınca sinirlenip olumsuz olanı düşünmek, orada kaybolmak, öfkelenmek, üzülmek isteriz. Geçmişte yaşanmış bir olaya takılıp kalırız ve bir yığın düşünce akar. Düşünce gücümüzü bildiğimiz halde neden hala bir yerlerde takılıp kalırız? Bu, olumlu yönde değişime direnç göstermek için birçok yol denemekle ilgilidir. Hastalanabilir, partnerimizden ayrılıp bir kriz yaratabiliriz, inancımızın veya eğitimimizin buna uymadığını iddia edebiliriz. Eşimizin buna izin vermediği bahanesini bulabiliriz. Bu gibi dirençler, yolu biraz uzatacaktır ama tünelin sonunda daima ışık vardır.
Olumsuz düşünceler geçmişi geleceğe sürükleyerek yaşamak, dünyanın berbat olduğuna inanmak, eski bağımlılıklarımızdandır. Bu değişim dönemi bize bütün bunlardan kurtulma zamanının geldiğini söylüyor.
Bu iki olumlama hayatınızda çok şeyi değiştirecektir:
“Ben olumlu yönde değişime gerçekten gönüllüyüm ve değişmeyi kabul ediyorum.”
“Geçmişi sevgiyle affettim, hayatımı sevinç ve neşeyle yaratıyorum. Ben kendimi onaylıyor, kabul ediyor ve gerçekten çok seviyorum.”
ŞİMDİ ARTIK KENDİ CENNETİNİ YARATMA ZAMANI
Hayatımız boyunca ruhumuzun karanlık gecelerini defalarca yaşadık. Her seferinde, tünelin sonunda bir ışık olduğunu gördük. Yine de içimizde zaman zaman bir kıpırtı, endişe veya öfke patlamaları yaşamaya devam ediyoruz. Şu anda, düşündüğümüz ve hissettiğimiz her şeyin hızla gerçekliğe dönüştüğü bir dönemdeyiz. Bu değişim döneminde, hayatımızı olumlu yönde yönlendirme arzusu duyuyoruz. Artık kendi cennetimizi yaratmanın zamanı geldi.
Hepimizin hayalinde bir güzellik var ve bu güzellikler birbirinden farklıdır. Benim cennetim Akdeniz ikliminde, dağın eteğinde, denizin yamacında, her gün mavi sularda yüzdüğüm, hayvan dostlarımla, en iyi dostum olan eşimle doğa içinde konforlu bir hayat yaşamak. Bu benim cennetim. Elbette hepimizin cenneti farklıdır ve eşsizdir. İç sesimizi dinleyerek, kendi cennetimizi yeryüzünde yaratıyoruz. Bu değişim dönemi bize bu fırsatı sunuyor. Daha yüksek boyutlarda bir evreni yeryüzünde var edebilir ve içinde yaşayabiliriz. Her zaman çalışmalarımda söylediğim “Gönenç Seviyesini” yaratma zamanındayız.
Peki, bu nasıl olacak? Eğer zihnimizde geçmişe ait travmatik deneyimlerden kaynaklanan bilinçaltı korkularımız varsa, bunu başarmak zor olabilir. Bu kayıtları silmenin en iyi yolu, yaratıcılığımızı olumlu yönde geliştirecek berrak ve sevgi dolu bir zihin yaratmaktır. Kalbimizi açıp derin birkaç nefes aldıktan sonra, kaynağa bağlanarak güzellikleri önümüze serebiliriz. Çalışmalarım her zaman bu doğrultudadır. Önce travmatik kalıpları eritip kendimizle barışır, sonra yerine olumlu olanı, bizi daha yüksek boyutlara taşıyacak olanı işleriz.
Bu evrende her şey enerjidir. Dolayısıyla, çalışmalarımızda evrensel enerjilerle çalışıyoruz. Düşük enerjileri silmenin veya dağıtmanın en iyi yolu, güçlü bir kaynaktan akan yüksek frekanslı enerjiyi oraya aktarmaktır. Biz, birlikte kaynağın derinliğine inerek köklü ve kalıcı sonuçlar elde etmeye çalışıyoruz. Bu süreçte, olumlamalar ve motivasyon konuşmalarını da dahil ediyorum, çünkü çalışmanın idrak seviyesinde gelişmesi önemlidir.
Elbette bu süreç, sizin ne kadar hazır olduğunuz ve ne kadar kabul ettiğinizle yakından ilgilidir. Önemli olan sadece irade değil, idraktir. İdrak etmeye başladığınızda, her şey değişmeye başlayacaktır.
Yaptığımız tüm çalışmalar, bu değişim ve dönüşüm dönemi için oldukça güçlüdür. Yakında, yeni çalışmalarla yeniden buluşacağız.
Sevgimle,
Somnur


Yorumlar