Hayatımıza deneyimleri nasıl çekiyoruz?

Biz insanlar hayatlarımızı düşüncelerimizle yaratıyoruz ve bildiğiniz gibi inandığımız düşüncelerimizle yaratıyoruz. Ve gene bildiğiniz gibi inandığımız ve inanmadığımız düşüncelerimiz bilinç altımızdaki düşünce kalıplarından tetikleniyorlar. Bir görüntü, bir ses, bir koku, bir tat bizde bazı anıları canlandırıyor. Dokunduğumuz bir kumaşın dokusu bile bizde önceden oluşturduğumuz bir kaydı harekete geçiriyor, özellikle kokuların geçmişi en çok tetikleyen his olduğu söyleniyor. Bir ses, bir şarkı, bir melodi, bir çığlık, beş duyumuza hitap eden bir deneyime geçmişte yaptığımız bir kayıttan edindiğimiz bir duyguyu harekete geçiriyor ve zihin bunu yorumlamaya başlıyor, yani düşünceye dönüştürüyor ve eğer fark etmezsek düşünceler birbirlerini kovalamaya başlıyorlar.
Peki bu kayıtlar nasıl oluşuyor? Doğduğunuzda kendinizi boş bir bilgisayar gibi düşünün, gözlem yaparak genellikle 6 yaşına kadar yaptığımız kayıtları temel program gibi kullanmaya başlıyoruz, aynı zamanda fizik ortamda DNA kayıtlarımızla, eterik ortamda da ruhsal kayıtlarımızla yeni hayatımıza getiriyoruz. Bu kayıtların çoğu işimize yarıyor, bir kısmı ise bize engel oluyor, bizim gelişimimize, ilerlememizi sınırlandırmaya çalışıyor ama biz buraya gelişmeye geldiğimiz için bu engelleri aşabilmek için hayatımıza bazı deneyimler çekiyoruz. Bu deneyimlerin birçoğu pek hoşnut olmadığımız deneyimler olabiliyor. Bu nedenle “geçmişten özgürleşme” çalışmaları bizim bu kayıtlardan özgürleşmemiz için gerçekten çok değerli.
Hayatımıza deneyimleri nasıl çekiyoruz? Bir beden aşağı yukarı 50 trilyon hücreden oluşuyor ve her bir hücre 1.4 volt elektrik taşıyor yani sürekli bir enerji yayıyor. Bu bir bedenin bir radyo kanalı gibi sürekli yayın yaptığı anlamını taşıyor. Bu enerji duygularımızın değişimiyle frekans değiştiriyor, bu değişen frekansın beş duyumuzla algılayamadığımız sesi ve rengi var, Kirlian fotoğraf yöntemiyle görüntüsü alınabiliyor. Her insanın parmak izi gibi özel bir kod olan frekansı var, bir de değişen duygu durumuyla yaptığı yayın var. Bir şeyi sürekli olarak düşünmeye başladığımız andan itibaren onu bize düşünmemize neden olan, tetiklenmesine neden olan duygunun kaynağından yayın yapmaya başlıyoruz, burada asıl duygu çok önemli çünkü iki kişi aynı konuyu aynı anda düşünebilir ama biri bu düşünceden korkuyor diğeri nötr düşüyor olabilir, korkan kişi bu korkuyla yüzleşip, onu arkasında bırakırsa yoluna sakince devam eder ama üzerine yapışmış bir korkulu düşünceyi nihayetinde kendine çekecek ve bir seviyede yaşayacaktır. Bir kişi bir şeyi çok istiyor olabilir ama ardında yatan çaresizlik duygusuyla yayın yaptığı için olay gelişemiyordur, diğeri de aynı şeyi düşünüyordur ama içinde sevinç ve neşeyle düşünmeye devam ettiği için olay her neyse onun hayatında gelişecektir. Özetle hangi frekanstan yayın yapıyorsak kendimize o kanaldan deneyim çekeriz ve onu yaşarız.
Çevrenizde dolaşan birçok düşük frekanslı yayın yani, eleştiri, sefaletten söz etmek, yıkıcı eleştiri, saldırganlık, ayrımcılık, öfke ve şiddet gibi yayınların etkisi altında kaldığınızda sizin de frekansınız bu alana düşecektir. Bunun nedeni de gene sizin henüz değişmemiş olan bilinçaltı kayıtlarınızdır yani gene sizin yaptığınız bir yayın nedeniyle dünyanıza bir deneyim çekmiş olursunuz. Enerjiyi yüksekte tutmak daima kendinizi kaynağa bağlı hissetmenizle başlar, bu yer yüzünün tek gerçeği sevgidir, eylemi de şefkattir. Bunu anlamak çok kolay aslında: Sevgi yaşatır, öfke yok eder. Elbette bu durumda en çok da kendinizi eleştirmekten ve kokutmaktan vaz geçmek, kendinden çok daha büyük bir gücün varlığını kabul etmek ve sürece güvenerek değiştirmek. Değiştirmek için kendinizi neşe frekansında tutmak, kendinize gülümsemek, kendinize şefkat ve anlayış göstermekle birlikte düşüncelerinizi eğitmeye başlamak frekansımızı yüksek bir seviyede tutmamızı sağlar, böylece bizim diğer güzel frekanslarla buluşmamıza yardım eder.
Hayata ve onun tüm ifadelerine sevgiyle kalın 💗